Sanat

Aşk, İhanet ve Bir Saksıya Sığan Delilik: Isabella’nın Hikayesi

Bazı hikâyeler vardır, ilk bakışta sıradan görünür. Her şey normaldir, tanıdık, hatta huzurlu… ta ki gerçek yüzünü gösterene dek.

Isabella’nın hikayesi de böyle başlıyor.
Sıradan bir akşam yemeği. Bir araya gelen bir aile.
Ama bu sofranın arkasında, tarihin tozlu sayfalarına gömülmüş bir trajedi gizli: Yasak bir aşk, soyluluk gururu, kardeş kıskançlığı ve nihayetinde… bir saksının içine saklanmış bir kafatası.

Yasak Aşkın Sessizliği

Isabella, İtalya’nın köklü ve asil ailelerinden birinin kızıdır. Zarafetiyle, duruluğuyla çevresindekileri büyülerken, kalbini kimseye açmaz… ta ki hizmetçileri Lorenzo’ya vurulana kadar. Bu, sıradan bir aşk değildir. Isabella, aile içinde bir skandalın eşiğindedir. Lorenzo ise sessiz, çalışkan, dürüst bir adamdır. Ve belki de tam bu yüzden, Isabella’nın kalbine dokunmuştur.

Ancak onların aşkı, toplumun ve ailesinin kalıplarına sığmaz.
Çünkü Lorenzo, bir “hizmetçidir”.
Ve böyle bir ilişki, ailenin onurunu zedeleyecek bir utanç olarak görülür.

 

Karanlık Plan

Isabella’nın abileri için bu aşk sadece bir zayıflık değil, bir tehdit haline gelir. Ailelerinin isminin lekelenmesine göz yumamazlar. Bu yüzden bir karar verirler. Sessiz, kesin ve geri dönüşü olmayan bir karar.

Bir gün Lorenzo’yu konuşmak bahanesiyle ormana çağırırlar.
Orada, hiçbir açıklama yapmadan onu öldürürler.
Bedeni, ormanın derinliklerine sessizce gömülür.

Hiçbir çığlık duyulmaz.
Hiçbir mezar taşı bırakılmaz.

Bir Kadının Çöküşü

Lorenzo’nun ortadan kaybolması Isabella’yı derinden sarsar. Önce inanmamaya çalışır. Sonra şüphelenir. Ve nihayet gerçeği öğrenir. Gerçeği öğrendiğinde ise artık hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağını bilir.

İz sürer.
Sorar.
Gece gündüz demeden arar.

Ve sonunda… Lorenzo’nun mezarını bulur.
Ancak o mezardan, bedenini değil… yalnızca kafasını çıkarır.

Aşkın Deliliğe Dönüştüğü Yer: Bir Saksı

Bu noktadan sonra Isabella’nın hikayesi delilikle trajedi arasında ince bir çizgide ilerler.
Lorenzo’nun kafatasını bir saksının içine yerleştirir.
Onu, bir çiçek gibi sulamaya başlar.

Her gün…
Her sabah…
Sanki onunla hâlâ konuşuyormuş gibi.
Sanki Lorenzo bir gün geri dönecekmiş gibi.

Bu saksı, Isabella için bir mezar değil; bir anı, bir umut, bir direniş simgesidir.
Ama bu takıntılı bağlılık sonsuza kadar gizli kalamaz.

Sır Açığa Çıkıyor

Abileri, Isabella’nın davranışlarının garipliğini fark eder.
O saksıyı, onun ne kadar önemsediğini… neden vazgeçemediğini anlamaya başlarlar.
Ve bir gün… içindeki korkunç gerçeği keşfederler.

Öfkeyle…
Korkuyla…
Tiksintiyle…
Saksıyı paramparça ederler.

Isabella için ise bu bir ölüm gibidir.
Aşkla suladığı, yıllarca konuştuğu kafatası artık yoktur.
Sevgilisinden geriye kalan son parça da elinden alınmıştır.

Bir Çiçeğin Soluşu

Bu olaydan sonra Isabella sessizleşir.
Yüzü solar, gözlerinin içindeki ışık söner.
Güzelliği, neşesi, gençliği… günbegün yok olur.
Tıpkı sulamayı bıraktığı çiçek gibi…

İnsanlar onun zamanla delirdiğini söyler.
Ama kimse onun sevme biçimini, yasını, direnişini anlayamaz.

Ve işte böyle…
Başta sadece sıradan bir akşam yemeği gibi başlayan bu hikâye,
bir aşkın, bir ihanetin ve bir kadının içindeki sonsuz acının sessiz çığlığına dönüşür.

Belki de asıl delilik, sevmek değildir.
Asıl delilik, sevmenin toplum tarafından belirlenen sınırlarla ölçülmesidir.

Isabella’nın hikayesi, bir kadının aşkı uğruna ne kadar ileri gidebileceğini anlatıyor.
Ve bize şu soruyu sorduruyor:
Bir insan, sevdiği birini kaybettiğinde… aklını mı yitirir, yoksa aslında en çok o zaman mı kendisi olur?

OKUMAKTAN SIKILANLARDAN MISIN? O ZAMAN VİDEOMUZU İZLEYEBİLİRSİN 🥳​

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir